SORU: MERKEZ BANKASI DEĞİŞTİRİLMESİ GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE GERÇEKLEŞTİ. SÜREÇLE İLGİLİ ÇOK FAZLA BİLGİ SAHİBİ DEĞİLİZ. SÜREÇLE İLGİLİ SİZ BİZE NELER SÖYLEMEK İSTERSİNİZ GEREKÇELER VS BİR DE KISA DÖNEMDE İKTİSADA DAİR YENİ ATILACAK ADIMLAR İLE İLGİLİ PAYLAŞACAĞINIZ BİLGİLER OLUR MU?
Merkez Bankası ile ilgili attığımız adım yeni idare sisteminin cumhurbaşkanına vermiş olduğu bir yetkinin sonucudur. Zira Merkez Bankası Lideri daha evvel layüseldi, hiçbir şey soramazsınız, istediği üzere adım atar. Artık burada da yapı içerisinde Sayın Liderin kendine has birçok tasarrufu olmuştur ve bu tasarruflar sonucunda de maalesef ağır bedeller ödendi. Bu artık bir yere kadar katlanılabilirdi, çekilmez oldu ve ondan sonra da bunu başta Hazine ve Maliye Bakanım olmak üzere arkadaşlarımızla değerlendirmemizi yaptık ve bu değerlendirmeyi yaptıktan sonra da burada bir değişikliğe gitmenin yararlı olacağına inandık ve tekrar Merkez Bankasına yabancı olmayan, orada başkanvekili pozisyonunda olan bir arkadaşımızı kesimin içerisinde olan, finans dalında olan bir arkadaşımızı bu misyona getirmiş olduk. Tabi Merkez Bankası bilhassa de iktisadın finans ayağında en kıymetli kilit. Orayı külliyen biz revize edemezsek, orayı sağlam temellere bağlayamazsak orada önemli ezaları yaşamayla karşı karşıya kalabiliriz. İşte mali istikrar diyoruz, finans noktasındaki atılacak adımlardaki kararlılık diyoruz. Bütün bunlarla en kıymetli adım tabi para siyaseti sorunu. Para siyaseti noktasında daima Para Siyaseti Konseyi toplandığı vakit “Acaba buradan bu kere ne çıkacak?” Bir öteki taraftan ayda bir toplanan Para Siyaseti Heyeti, beyefendinin vaktinde biliyorsunuz senede 10 aya indirildi. Tabi bütün bunlar da niye? Bunlar bize sorularak değil kendi kendine yapılmış şeyler. Bütün bunların yanında bir öteki adım daha atıldı. Lider yardımcılıkları yetmiyormuş üzere bir de genel direktörlükler ismi altında direktörlükler oluşturuldu. En değerlisi piyasalara inanç vermedi. Piyasalarla bağlantısı güzel değildi. Tabi bunların hepsi oralarda diğer külfetleri da meydana getirdi. Bundan ötürü artık bu türlü bir değişime gidilmesinin ülke iktisadı için güzel olacağına inandık ve bu adımı attık.
BOSNA-HERSEK TEMASLARI
8-9 Temmuz tarihlerinde Bosna Hersek’in mesken sahipliğinde yapılan Güneydoğu Avrupa İşbirliği Süreci Tepe Toplantısı bizim açımızdan son derece başarılı formda sonuçlandı. Tepe oturumları ve başkanların yemeğinin yanı sıra bir dizi ikili görüşmeleri de bu arada gerçekleştirmiş olduk. Kuzey Makedonya, Arnavutluk, Slovenya, Bulgaristan cumhurbaşkanlarıyla görüşmelerim oldu. Bütün bunların yanında her üç kurul üyesiyle de görüşmeler gerçekleştirdik. Türkiye’nin burada olması doruğa başka zenginlik kattı. Balkan ülkelerinin tamamını kapsayan tek bölgesel işbirliği platformu olan tepenin bölgede bizim açımızdan stratejik değeri var. 2020-2021 devrine biz talip olmuştuk. Burada da bu kabullenilmiş oldu. 2020-2021’de inşallah bu tepeyi Türkiye olarak biz yapacağız. Balkanlarda iktisat, ticaret, ulaştırma, alt yapı ve yatırım bahislerini gündeme getirdik. Bunların ortasında en değerlisi Belgrad-Sarayova ortasında yapılacak otoyol. Bu bahiste bir adım daha attık. Birkaç ay içinde artık buradaki çalışmalar bir Türk firması tarafından başlayacak. Bilhassa Sırbistan ve Bosna-Hersek ortasındaki bu yol birebir vakitte bir de “barış yolu” havasını taşımış olacak.
Ayrıca bölgenin Avrupa-Atlantik sistemlerine entegrasyonuna verdiğimiz takviyesi de söz ettik. Bu sürece verdiğimiz takviyenin bir tezahürü olarak bu hususta yapılan birçok lobide, çalışmada bütün arkadaşlarımız çok önemli çaba içinde. Bu mevzuda başta Dışişleri Bakanlığımızın uğraşları var. Bu lobilerle de oralarda bu ülkeler kendilerine bir yer edinme imkanı yakalıyorlar.
Dönem başkanlığımızda bölgesel sahiplenme ve kapsayıcılık temalarını öne çıkaracağız. Bunun için de şimdiden hazırlıklara başlıyoruz. Ayrıyeten sistemsiz göç ve beyin göçünün önlenmesi bahislerine da tartı vereceğiz. Bu başlıklar çerçevesinde Balkan siyasetimizi güçlendirerek ve alana yayarak uygulamaya devam edeceğiz. Bizim Balkanlardaki mevcudiyetimiz ve etkinliğimiz hem tarihi ve kültürel hem de jeopolitik ve stratejik ögelere dayanmaktadır. Kimileri bizim buradaki varlığımızdan rahatsızlık duyabilir. Lakin ne biz ne bu bölgenin yabancısıyız ne de bâtın bir gündemimiz var. Hedefimiz Balkanlarda barış, istikrar refah ve inancı sağlamaktır. Buna karşılık bölgeyi istikrarsızlaştırmak için kimlerin ne tıp operasyonlar yaptığını da pek uygun biliyoruz. Vakit zaman gündeme getirilen bize ve kurumlarımıza yönelik algı operasyonların gerisinde da esasen bu gerçek yatıyor.
Zirve münasebetiyle yaptığımız ikili görüşmelerde de bilhassa bu dostlarımızın ne çeşit taleplerinin olduğunu şahsen kendilerinden öğrenme, dinleme fırsatını bulduk. Burada Bosna-Hersek Halklar Kurulu Lideri, Arnavutluk, Slovenya ve Kuzey Makedonya cumhurbaşkanları ve Bulgaristan başbakanı ile yaptığımız görüşmeyle de aramızdaki ikili bağlantılarda ticaret hacmimizi çok daha ileri taşımaya yönelik maksatları belirleme imkanını yakalamış olduk. Yeniden ikili bağlantılarımızı ele almak suretiyle ortak gayelere nasıl yürüyebileceğimizi konuştuk. Bu çerçevede de önümüzdeki devirde Balkan ülkelerine de ziyaretlerim olacak.
Programım sonunda Srebrenitsa soykırımında şehit edilen kardeşlerimizin uğurlama merasimine katıldık. Ben evvel sembolik zannettim. Halbuki sembolik değilmiş. Hepsinin kemiklerini bulmuşlar. Adeta nakli kubur yapıyorlar. Srebrenitsa’ya götürmek suretiyle onların definleri gerçekleştirilmiş olacak. 24 yıl evvel tüm dünyanın önünde yaşanan, 8 bin 373 pak beşerinin hunharca katledildiği bu soykırımı biz de unutmayacağız, unutturmayacağız. Bu bahiste Bosna-Hersekli kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ortaya koymuş olacağız.
SORU: DOĞU AKDENİZ’DE KISA, ORTA, UZUN VADEDE STRATEJİMİZ NEDİR?
Şu an zati süreç başladı. Bir taraftan bölgede arama çalışmalarımız devam ediyor, bir taraftan sondaj gemlerimiz bölgeye yönlendirildi. Gerek Fatih gerek Yavuz şu anda bölgede onlar da çalışmalarına başlayacak. Biz oralarda birilerinin alanı üzerinde çalışma uğraşı içinde değiliz. Orada bilhassa de Kuzey Kıbrıs’taki Türk kardeşlerimizin hakları neyse bu hakları savunmak üzere adımımızı atıyoruz. Oradaki tüm alanların hepsinde Kıbrıs’ta yaşayan insanların hakkı var. Bu hak nedir? Hepsi oradan çıkan nema, ister su eserleri olsun ister petrol olsun, bunlar üzerinde eşit oranda hak sahibidirler ve biz onların bu hakkını korumak için çalışıyoruz.
SORU: AB İLE GÖÇMENLER KONUSUNDA YENİ MÜZAKERE OLUR MU?
Şu anda AB’de esasen idareler değişti. İşbaşı yaptıkları andan itibaren yeni idarelerin yaklaşımı nasıl olacak göreceğiz. Bu bahis ile ilgili olarak Dışişleri Bakanımızın orayla münasebetleri kıymet arz ediyor. Verilen kelam 3 artı 3 milyar avroydu. Mühletler geçti. Memleketler arası kuruluşlar aracılığıyla AFAD ve Kızılay’a verilen 2 milyar 250 milyon avro para var. Bizim yaptığımız harcama 37 milyar dolar. Bu türlü bir tablo var. Bunu kimle konuşursak AB ülkelerinin hepsi “Sizin bu yaptıklarınız hiçbir şeyle mukayese edilemez, hakikaten siz dünyada örneği olmayan işler başardınız” diyor. Güzel hoş lakin biz 37 milyar dolar harcama yaptık. Hiçbiriniz taşın altına elinizi sokmuyorsunuz. İkili görüşmelerde farklı, sırtımızı dönünce farklı konuşuyorsunuz. Şu anda biz yeniden bir taraftan Dışişleri Bakanlığımız aracılığıyla yakın markajımızı devam ettireceğiz. Sonuç alırız almayız o başka sorun. En son G20 doruğunda gündeme getirdiğimiz husus şuydu: Suriye’nin kuzeyindeki koridor sorunu var. Sayın Trump ve Sayın Putin başta olmak üzere görüşmelerimizde kendilerine şunu söyledik: “Bu terör koridorunu bir barış koridoru haline getirmeliyiz. Yani çadırlarda, konteyner kentlerde kalan mültecileri buralarda yapacağımız konutlara taşıyabiliriz. Biz burada inşaatına girebiliriz fakat sizler de bu mevzuda mali dayanağı verecek olursanız… Burası birebir vakitte inançlı bölge olmuş olur. Burada 40 km bir derinlikten bahsettik. Kâfi ki burada hava noktasından işin korunması, lojistik takviye konusu, bunların halledilmesi; öbür taraftan da bu konutlarını yapımı… Burada iki şey yapılabilir. Bu konutlar belirli ölçülerde olabilir. Mesela onların lokal mimarisiyle yapılmış 500 metrekarelik bahçeli konutlar olabilir yahut olağan konut olur lakin ortak kullanım alanı olarak tarıma ve hayvancılığa yönelik adımlar atılabilir ki bu beşerler balık tutmayı aslında bilen beşerler aslında. Böylelikle bu beşerler tekrar kendi topraklarında hızla asıllarına dönebilirler. Hastanesiydi, okullarıydı bunların hepsini yapmak suretiyle, nasıl Cerablus’a 330 bin kişi döndüyse, artık Afrin’de bu cins dönüşler var. Birebir şeyi buralarda yapmak suretiyle bir an evvel bunu başlatalım diyoruz ancak hiçbiri âlâ niyet tabirlerinden öteye gitmiyorlar. Biz de şu anda bu işin propagandasını onlara karşı yapıyoruz, süreci de takip ediyoruz.
SORU: KEMAL KILIÇDAROĞLU SEÇİM SONRASI TARTIŞMA BAŞLATTI, PARTİLİ CUMHURBAŞKANI OLMASIN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ KONUŞALIM PARLAMENTER SİSTEME GEÇİŞ TARTIŞMAS BAŞLATTI?
Bu hususla ilgili biz referandum yaptık. Bu referandumla bir arada yeni idare sistemine geçtik. Bu parlamentoda verilen bir karar değil, halka gidilerek verilen bir karar ve halkımız bu işe yüzde 52’nin üzerinde evet demek suretiyle kararı verdi. Artık bununla birlikte çok farklı sürece başlatmış olduk. Bu süreçte de tabi ki eksiklikler olabilir ancak parlamenter demokrasi olarak gelen sürecin içinde bu ülkenin neler çektiğini, ne bedeller ödediğini de biliyoruz. Bu ülkede 8 ayda bir hükümetlerin değiştiği devirler oldu. Artık biz bunları yaşamak istemiyoruz. Çok daha seri kararların alınabildiği, çok daha seri adımların atılabildiği bir devir ve milletlerarası alanda da itimat telkin eden bir yapıyı istiyoruz. Hakikaten şu anda sene-i devriyesindeyiz, daha bir yıl oldu ve mevzuyla ilgili çalışmalarımızı kararlı formda sürdüreceğiz. Sayın Kılıçdaroğlu her şeyden evvel yenile yenile doymayan pehlivan üzere bir durumun içerisinde. Şayet bir demokratsa milletin verdiği bir karara hürmet duyması lazım. Bu iş bitti. Biz kalkıp da ayda bir, senede bir referanduma gidemeyiz. Referandumun farklı alanlarda sık sık yapıldığı ülkeler var. Örneğin İsviçre o denli şeyler oluyor ki bakıyorsunuz bir kentte rastgele bir mevzuda referanduma gidiyor lakin bunlar anlık, günlük sıkıntılar. Burada bir ülkenin yeni idare sistemini halka soruyorsunuz ve halk bir karar ortaya koymak suretiyle tutumunu belirliyor. Artık şöyle bir yürüyelim, bakalım nasıl sonuç alıyoruz, bunları görelim. İki kavram çok değerli; inanç ve istikrar ancak artık Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu yaklaşımı itimadı de ve istikrarı da tehdit ediyor. Onlar buna yardımcı olsunlar.
Bir de diyor ki “CHP’li hangi belediye emekçiyi atarsa karşısında beni bulur”. Çok çalışanlar şu anda CHP’li belediyelerden atılıyor, yürüyüşler yapılıyor. Biraz sözümüzün gerisinde duralım.
Partili cumhurbaşkanı da zati yeni idare sisteminin içinde olan söz. Bu bizim gökten zembille indirdiğimiz bir söz değil. Bu da bir yaklaşımdır. Bu yaklaşımda da cumhurbaşkanının birebir vakitte partisinin başında olması mümkündür. Biliyorsunuz bu ülkede CHP’li vilayet liderlerinin valilik yaptığı devirler olmuştur. Onun bununla emsal hiçbir yanı yok. Bunu halka götürüyorsun. Orada CHP’nin vilayet liderinin o ilin valisi olması ise bir dayatmadır. Bu ülke bunları da yaşadı.
SORU: Yüzde 50+1 meselesi… Belediye liderlerinde olduğu üzere en çok oy alan partinin hükümet kurma ve Cumhurbaşkanı seçme halinde bir revize düşünülebilir mi?
Şu anda bu türlü bir şey kelam konusu değil. Bizdeki yapıda ittifaklar oluşturuldu. Bu ittifaklar oluştuğu için belediye başkanlıklarında yüzde 50 artı 1 kelam konusu olmuyor. Burada en fazla oyu alan seçimi kazanmış oluyor. Bizim şu anda gündemimizde bu türlü bir şey yok. Tahminen bu mevzuda geçmişe yönelik birtakım değerlendirmeler yapılabilir. Bu mevzuda ittifakların oluşumu bundan sonraki süreçte nasıl olur; tahminen bunun üzerine değerlendirmeler yapılabilir fakat bu tabi her partinin masaya yatırıp üzerine çalışacağı mevzulardır.
SORU: SİSTEMDE REVİZYONA MUHTAÇLIK VAR MI?
Yeni idare sistemiyle ilgili çeşitli bilgilerin, yaptığımız istişarelerde ortaya çıkacak fikirlerin tahlilini yapmak suretiyle bu türlü bir şey varsa biz de ileri süreriz. En azından Cumhur İttifakındaki ortağımız Sayın Bahçeli ile bir kıymetlendirme yaparız. Öbürleri birebir formda bu türlü bir değerlendirmeye girerler mi girmezler mi bilemiyorum. Buna nazaran de adımlar atabiliriz.
SORU: ALİ BABACAN PARTİNİZDEN İSTİFA ETTİ. ALİ BABACAN SİZİNLE İSTİFA ETMEDEN EVVEL GÖRŞME YAPTI MI? ALİ BABACANI’IN KURACAĞI PARTİ SİZİ NASIL ETKİLER, ETKİLER Mİ?
Benimle randevu talebi sonucunda bir görüşmesi oldu. Bu görüşmesinde de kendisi “Şu seçimden sonra istifamı vereceğim. Zira partiye karşı olan aidiyet hislerimi kaybetmeye başladım” dedi. “Nedir aidiyet hislerinizi kaybetme münasebetleriniz?” deyince de “Ülkedeki ekonomik durumlar üzere şeyler söyledi. Şu an tabi istifa mektubunu görmediğim için bilemiyorum lakin bana da o gün bir mektup vermişti. O mektuptaki metin bu. İşte “Kurucu üyesi olduğum AK Parti’den bu safhada aidiyet hislerimin kaybolmaya başladığını görüyorum ve bundan ötürü da ayrılma kararı veriyorum” halindeydi. Tabi kendisiyle bir çok şey konuştuk. Birçok beşerle görüştüklerini, çeşitli görüşmelerle birtakım adımlar attıklarını anlattı.
Ben kendisine “Parti mi kuracaksınız?” dedim. “Şu anda düşünmüyoruz fakat bir platform olarak çalışıyoruz” dedi. Dedim ki ‘Bak Ali Beyefendi, şayet senin bu kabineye katkı verme noktasında yaptığınız çalışmalar varsa, vereceğiz bilgiler varsa biz bunlardan istifade ederiz. Malum ben sana partide danışmanlık teklif ettim, kabul etmedin.” Daha ileri gidiyorum; Özbekistan Lideri benden orada devletin yapılanmasında eleman istedi. Ali Bey’i teklif ettim. Kendisine de söyledim. Maalesef oraya da evet demedi. Bizim dava arkadaşlığımızda bir şey var. Dava terk edilmez. Burada sonuna kadar hizmet kelam bahsidir. Ali Beyefendi, AK Parti içinde tahminen de Türkiye’de en genç yaşta bakanlık misyonlarına gelen birisidir. Ondan sonraki her periyotta de kendisini bakan yaptık. Anlaştığımız anlaşamadığımız birçok mevzu olmuştur. Bunlardan en değerlisi de faiz sorunudur. Faiz konusunda hiçbir vakit anlaşamadık kendisiyle. Zira faizin bizden ne derece götürüsü olduğunu daima kendilerine söylemişimdir. Uyulduğu vakit enflasyon nerelere kadar inmiştir. 4,6’ya kadar faiz düştü. Enflasyon da 7 civarındaydı. Hatırlayın ondan sonra bize çabucak önemli darbe olayı yapıldı. Bu darbe olayında da bir anda Taksim Seyahat olaylarını yaşadık ve faizde, enflasyonda çift haneli sayılara çıkmış olduk. Burada arkadaşlarımızın duruşları önemli ıstıraplar oluşturdu. Bu düşünceleri ben yaşadım, milletimiz yaşadı. Münasebetiyle da ilanihaye bu beşerler burada kalacak diye bir şey yok.
Aynı formda Başbakanlık koltuğuna gelip oturan arkadaşlarımızın nereden nereye nasıl geldikleri malum. Cumhurbaşkanlığı makamına gelip oturanların nereden nereye nasıl geldikleri malum. Bütün bunlarla bir arada, yola çıkarken her şey yeterli, hoş lakin Cumhurbaşkanlığı makamından ayrıldıktan sonra mensubu olduğu partisine üye dahi olmamıştır.
Şimdi Ali Beyefendi de çabucak rahatlıkla istifasını vermiştir, güzeli olsun. Partimizden bu formda ayrılanlar daha evvel de olmuştu. Hatta küme kuracak milletvekiliyle ayrılanlar olmuştu. Bu isimler kimlerdi diye sorsam sanki hatırlar mısınız? 17-18 kişi diğerlerini da kattılar ve kümesi kurdular. Olsa olsa bir Erkan Bey’i hatırlarsınız lakin başkalarını herhalde hatırlamazsınız. Tıpkı formda ondan sonra da tekrar ayrılanlar oldu. Mesela bir tanesi şu anda Sayın Kılıçdaroğlu ile birlikte. Çok büyük bir aşkla ayrılmıştı, partisini kurmuştu. O da ayrıldı ancak yürümedi, tutmadı. Bir oburu daha tekrar birebir halde ayrıldı, o da tutmadı. En sonunda tutmayınca Ordu’dan belediye lideri adayı oldu. Lakin Ordu’da bizim aday yaptığımız Hilmi Beyefendi açık orta belediye başkanlığını aldı.
Şimdi bu gerçekler ortada. Şunu çok ve açık samimi söylüyorum; bizim partimizin oturmuş, yerleşmiş bir altyapısı var. Ben Ali Bey’in kendisine de söyledim; “Yolunuz yolunuzdur eyvallah fakat şunu unutmayın ki bu ümmeti parçalamaya hakkınız yok. Siz bunu yapıyorsunuz. Bunun parçalanmasıyla da bir yere gidemeyeceksiniz” dedim. Şunu da söyledim, “Fazla da geç kalmayın” dedim.
SORU: NEDEN BÖYLE DEDİNİZ?
Bir an evvel kursun ki daha seçime dört sene var.
SORU: BABACAN’A, DAVUTOĞLU’NA GÜL’E KIRGINLIĞINIZ VAR MI?
Bu soru sorulur mu Allah aşkına… Bunlara kırgınlık olmayacak da kime olacak?
SORU: KAÇ SENEDİR KIRGINSINIZ?
Bu tıp yaklaşımların olmasıyla başlayan bir süreç… Ancak biz baldıran zehrini içerek daima sabrettik ve aleyhte rastgele bir şey konuşmadık. Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Bakın şu son belediye başkanlığı seçiminde İstanbul’da olanlar çıkıp da Binali Bey’le ilgili bir tane olumlu söz kullanmadılar. Siz nefsinizle bir muhasebe yapın. “Bu kim? Benim arkadaşım. Bununla ilgili bir ufak tabir kullanmayayım mı? Daha evvel yeniden mesela referandumda bakıyorsunuz hayır oyu kullandılar. Ancak biz bir şey konuştuk mu? Konuşmadık. Herkesin yaptığı yanına. Öbür hiçbir şey yok.
SORU: MKYK TOPLANTISI VAR, PARTİ ÖNETİMİNDE BİR DEĞİŞİKLİK İÇİN BİR OLAĞANÜSTÜ KONGRE KARARI ÇIKAR MI?
Asla bu türlü bir şey kelam konusu değil. Sipariş üzerine kongre yapılmaz. Fevkalâde kongreye gidecek kaidelerin oluşması lazım. Bizim bu türlü bir kongreye gitmemiz için evvel ilçe kongrelerinden başlarız, vilayet kongreleri yaparız, akabinde da büyük kongreye gideriz.
SORU: BİNALİ BEY İLE İLGİLİ BİR TASARRUFUNUZ OLACAK MI?
Binali beyefendi benim yol arkadaşım, dava arkadaşım. Nerede, nasıl kıymetlendirme hususu olacaksa bunların da yapı içindeki gelişmelere bakarak değerlendirmeleri yaparız. Lakin benim bir dava ve yol arkadaşım olarak bu derece yetişmiş, kaliteli bir arkadaşımızı tabi ki kenarda bırakmak üzere bir şey düşünülemez.
SORU: SAYIN CUMHURBAŞKANIM GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE REYHANLIDA BİR PATLAMA MEYDANA GELDİ, BİR ÖRGÜT BAĞLANTISI TESPİT EDİLDİ Mİ? BİZİMLE PAYLAŞABİLECEĞİNİZ RASTGELE BİR BİLGİ VAR MI BU OLAYLA İLGİLİ?
Reyhanlı olayında boyutları prestijiyle bir kere o üç kişinin mevt olayı var. Daha sonra bunun takibinde de kimi gelişmeler oldu. Hatta akabinde Mihraç Ural olayı oldu. Bütün bu gelişmelerle birlikte yeni bir gelişme daha var. Münasebetiyle gerek Ulusal İstihbarat Teşkilatı Başkanlığımız gerek Silahlı Kuvvetlerimiz şu anda yakın süreç içerisinde bu olayların takibini yapıyor. Güzelce açıklığa kavuştuktan sonra bunları konuşmamız daha isabetli olacaktır diye düşünüyorum.
SORU: S400 YALNIZCA ACİL DURUMLARDA MI KULLANILACAK? TEKNOLOJİ TRANSFERİ KONUSUNDA RUSYA İLE TAM BİR İŞBİRLİĞİ YAPILIYOR MU?
Öncelikle bir sefer ortak üretim noktasında bizim Rusya ile külfetimiz yok ve Sayın Putin ile bu işi birinci görüşmeye başladığımız andan itibaren bu bahiste mutabakatımız var. Ortak üretime de inşallah geçeceğiz. Rastgele bir problem yok. Bu spekülasyonlar maalesef bizim S400 alımından vazgeçmemizi isteyenlerin ileri sürdüğü bir tezdir. Bundan vazgeçin diyorlar, bu türlü bir şey kelam konusu değil.
Diğer soruya gelince; bu türlü bir alım yahut bu türlü bir yatırım niçin yapılır? Bize nerede, nasıl gerekli olursa biz de bunu tabi ki birebir formda kullanma imkanına, hakkına sahip olacağız. Bu bir hava savunma sistemi. Bu türlü olduğuna nazaran, şayet birileri bize bir akın yaparsa bu atak karşısında biz de bu savunma sistemimizi devreye sokacağız. Bu türlü bir yatırıma bunun için giriyoruz. Biz şu ana kadar en ülküsünü yakalayabilmek için -kendimiz bir sefer çalışmalarımızı yapıyoruz o ayrı- ancak bir de Patriotlarla ilgili çalışmamızı Obama periyodunda başlattık. Ama Sayın Obama maalesef bize daima “Kongre müsaade vermiyor” dedi. “Kongre müsaade vermiyor” diye diye bu periyoda geldik. Artık Sayın Trump bunu bildiği için buradan hareketle haklılığımızı teslim etti ve “Bunların hepsi Obama’nın yanlışları” dedi. Çok da ağır tabirler kullanıyor ve “Haklısın” dedi. En sonunda hakkımızı teslim etti ve bütün medyanın önünde de kendi mesai arkadaşlarına da bunu söyledi. Patriot olayı bundan ötürü ilerlemedi ki Sayın Trump’ın devrinde de bu iş sarktı. Burada da tekrar “tamam verdik, veriyoruz” diyemedi. Bize mesela artık de uygun kaidelerde bu türlü bir şeyi vermeye kalksaydılar biz Patriot da alabiliriz, çeşitlendirebiliriz lakin burada kazan-kazan aslına nazaran hareket edeceksek… Tabi ki Türkiye de kendi ülkesinin güvenliği ve ülkemizin güvenliğinin ötesinde hele hele bir de bunu pazar olmak anlayışıyla değil, üretir hale gelebilmek anlayışıyla da başından beri adımlarımızı attık. Şu anda da S400 konusunu Sayın Putin ile her görüştüğümüzde “Başından itibaren nasıl anlaştıysak o denli devam edecektir” demiştir.
